Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Bursa Şube Başkanı Jülide Akköprü, Genel Merkez tarafından yayınlanan bildiriyi basınla paylaştı.
“2023-2024 Eğitim-öğretim döneminde 20 milyon 418 bin öğrencimiz, 1.2 milyon öğretmenimiz 74.000 okulda toplam 744.000 derslikte ve 11 ilimizi etkileyen deprem bölgesindeki konteynırlarda eğitim öğretime başladı. Öncelikle bütün eğitim bileşenlerine, öğrenci, öğretmen ve velilerimize kolaylıklar, başarılar diliyoruz.
Ders zili yoksullukla çaldı. Heyecanla değil , endişelerle, kaygılarla. Eğitimin bütün yükü eğitim çalışanları ve veliler üzerine yıkılmış durumda. Ders başı yapılmasına rağmen hala eksikleri giderilemeyen okullar, 40-50 öğrencilik sağlıksız, yetersiz derslikler sözkonusu. Kanayan bir diğer yaramız: Kapatılan köy okullarımız, ve okulsuz öğretmensiz kalan köyler, taşımalı eğitime mahkum edilen köy çocukları. Pandemi ve deprem nedeniyle eğitimden uzak kalan, tam eğitim alamayan çocuklarımız;Nerede hangi eksikliklerini nasıl giderecekler? Deprem mağduru çocuklarımız, öğretmenlerimiz, yıkılan okullarımız. Konteynırlarda nasıl sağlıklı eğitim verilebilecek? Hijyene aykırı koşullarda eşitlikçi adil bir eğitim ortamı nasıl sağlanacak? Materyal eksiklikleri. Atanmayan öğretmenler. Yap-boz tahtasına dönen eğitim sistemi. Sınav sistemi değişiklikleri. Eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal, barınma sorunları. Üniversite öğrencilerinin barınma, yurt ve ekonomik sorunları, yoksulluk ve yoksunlukları.Sorun listesi uzayıp gidiyor…
Sonra velilerin karşısındaki korkunç maliyet tablosu…Eğitim, parasız bir hak olmaktan çıkıp ağır maliyetli bir soruna dönüştü. Çocuklar okula aç ve susuz gidiyor. Veliler çocuklarının ceplerine harçlık, beslenme çantalarına yiyecek ve su koyamıyor. En az bir öğün okulda ücretsiz yemek talebi karşılanmamış durumda. Oysa gelişme çağında ve başarılı olabilmeleri için çocuklarımız sağlıklı beslenmeliler. Onlar, en değerli varlıklarımız, geleceğimiz. Okulda yalnızca simit ayran yeseler dahi toplumun % 60’ ı asgari ücret alan velilerin maaşları bunu bile karşılayamıyor. Kitap, kırtasiye, giyim giderleri pek çok veli için ödenemez boyutlarda. Servis ücretleri geçen yıla oranla % 300 artmış.
O kadar ki, eğitim giderleri, hayat pahalılığı, çocukların eğitim haklarını tehdit eder boyuta gelmiş, pek çok çocuğumuz eğitimin dışına çıkma tehlikesiyle karşı karşıya… Okulda olması gereken çocuklar, çalışarak ailelerinin yüküne ortak olmak gibi ağır sorumluluklar üstleniyor, eğitim hakları, çocuklukları çalınıyor. Okula giden çocukların %15’ inin yani yaklaşık 3 milyon çocuğumuzun yoksulluk nedeniyle okulu bırakmak durumunda kalabilmesi tehlikesi var. Zorunlu eğitimde sosyal devletin temel sorumluluğunda olan eğitim hakkından tek bir çocuğumuzun dahi mahrum bırakılması kabul edilemez. Bunun bedelini yalnızca eğitim hakkından yoksun bırakılan çocuklarımız ödemeyecek, bütün bir ülke ödeyeceğiz.
Anayasamızın 42. Maddesinde “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” denmektedir. Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 8. Maddesinde ise; “Eğitimde kadın, erkek herkese fırsat ve imkan eşitliği sağlanır. Maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek öğrenim kademelerine kadar öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla parasız yatılılık, burs, kredi ve başka yollarla gerekli yardımlar yapılır. Özel eğitime ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alınır” hükmü yer almaktadır. Anayasa ve yasalar birlikte değerlendirildiğinde devletin eğitimde fırsat ve imkan eşitliğini sağlamakla görevli olduğu ve kimseyi eğitim hakkından yoksun bırakamayacağı açıktır.
Başöğretmenimiz Atatürk’ün “Eğitimde feda edilecek fert yoktur” dediği Türkiye Cumhuriyeti’nde sosyal devletin eğitimde de üzerine düşen Anayasal ve yasal görevi yapmadığı, eşitlikçi adil bir eğitim sağlayamadığı, gerici, piyasacı, kamusallıktan uzak bir eğitim yönetimi nedeniyle yoksul öğrencilerin nasıl feda ve heba edildiği açıktır. Nitelikli bir eğitim, anayasal temel bir hak olmaktan uzaklaşıp varsıl kesimin ayrıcalıklı hakkı haline gelmiştir.
Öte yandan eğitim sisteminin dağ gibi sorunları çözüm beklerken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın gündeminin eğitimi dinselleştirmek olması…Bütün eğitim bileşenlerini, öğrenci, öğretmen ve veliler ile Demokratik kitle örgütlerini, meslek odalarını, eğitim dernek ve sendikalarını esasen tüm toplumu kaygılandırmaktadır. Eğitim sistemimizin bu kadar eksiklerine rağmen Cumhuriyetin 100. Yılında bizzat Milli Eğitim Bakanı tarafından karma eğitimin tartışmaya açılması, İmam Hatiplerin evrensel örnek eğitim modeli olduğundan bahsedilmesi. ÇEDES Protokolleriyle okullara manevi danışman adı altında imam, vaiz gibi din görevlileri atayarak eğitimin laik karakterinin aşındırılması ciddi sorun başlıklarıdır.
ÇEDES laikliğe, çocuk haklarına ve evrensel değerlere aykırı olduğu gibi Anayasamızın eşitlik ilkesine de aykırıdır.
“Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum” gibi masum bir slogan ile sunulan ÇEDES Projesi, asıl hedefiyle laik eğitim sistemine karşı kökten bir meydan okumayı içeren ve siyasal İslamcılığa hizmet eden bir projedir.
Herhangi bir pedagojik formasyonu bulunmayan ve sadece bir dinin bir mezhebinin bilgisine vakıf olup, bu bilgiyi de ancak belli bir doğrultuda yorumlayan imamların, vaizlerin ve Kuran Kursu öğreticilerinin, muhakeme yeteneği henüz gelişmekte olan çocuk zihinlere ‘eğitim’ vermesi kabul edilemez. Din dersi eğitimi zaten okullarda müfredatta vardır. İmamları camiden okula taşımak, müfredatı dinselleştirmek ve okulları camileştirmekle laik, demokratik bilimsel eğitim, eleştirel akıl yerine siyasal İslamcı nesiller yetiştirmeye yönelik bu uygulama, ülkenin geleceğine ağır tahribat bırakacaktır. Çocuklara zerrece katkısı değil, telafisi güç zararı dokunacak olan bu durum vahimdir. Kabul edilemez.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın eğitimde belirleyici rol üstlenmek suretiyle. Milli Eğitim Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı ile eğitimde işbirliği protokolü imzalayarak, ÇEDES projesinin Türkiye çapında yaygınlaştırılmasına öncülük yapmasıyla, bunun yanında da İslamcı cemaat ve tarikat mensuplarının eğitimde “eğitici” olarak yer almasına imkan sağlanmasıyla eğitimin dinselleşmesinde belirli bir yol katedilmiştir. Velilerin eğitim çalışanları ve öğrencilerin tüm itirazlarına rağmen, şimdiden İzmir’deki 842 okula ve seçilen pilot illerdeki okullara imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve kuran kursu öğreticisi atandı bile.
Değerler eğitimi evrenseldir.Laiklik, demokrasi, eşitlik, özgürlük, barış, sevgi, saygı, dayanışma, çevreyi koruma, insan hakları ve dünyanın doğal kaynaklarının dikkatli ve özenle korunmasını teşvik etmek ve öğretmek için verilen bir eğitimdir. ÇEDES protokolüne göre; imamlar ve vaizler öğrencilere “Değerler Eğitimi” adı altında evrensel değerleri değil, “Dini Değerler Eğitimi” verecektir. Protokol ve işbirliğinin kapsamı incelendiğinde, projenin uygulama mekanlarının camiler ve İslamcı mekanlar olması, Değerler Kulübünün Diyanet Gençlik Merkezleri’nde çalışma yürütmesi, Müftülerce gönüllülük esasına dayalı seçilen öğrencilerin tarikatlar örneğinde olduğu gibi “abi-abla” olarak yönlendirici ve rol model olmaları projenin dinsel yönlendirici karakterini somut olarak göstermektedir.
Bu yapının nereye evrileceği çok açık olup tehlike büyüktür. Eğitimde öğretmen yerine imamı ikame eden anlayış, ancak teokratik devletlerde sözkonusudur. Demokratik laik bir hukuk devletinde yeri yoktur. Eğitimi, dinselleştirmek için imamları okullara taşıyan zihniyet, kendi siyasal projelerini gerçekleştirmek için çocuklarımızı bilimsel eğitimden uzaklaştırarak ülkemizin geleceğini de karanlığa sürüklüyor. Bu duruma seyirci kalınamaz. YKKED olarak bizler, çocuklarımızı ve ülkemizi karanlığa teslim etmeyeceğiz. Çocuklarımıza da , eğitim sistemimize de Cumhuriyetin eğitim devrimine ve ülkemizin bugünü ile geleceğine sahip çıkacağız. Velilerimizi ve vatandaşlarımızı da çocuklarına, laik eğitim sistemine ve ülkenin geleceğine sahip çıkmaya çağırıyoruz.
“Vatanın dağlarında, bayırlarında, kırlarında, hatta en ücra yerlerinde kendi kendine açıp solan çiçek bırakmayacağız” diyenlerin yoldaşları olarak Köy Enstitüleri ruhunu ve Cumhuriyetin aydınlanma devrimini yaşatmak amacında olan YKKED Genel Merkez, 23 şube ve temsilciliklerimizle, demokratik, laik, bilimsel, kamucu(parasız), karma eğitimi savunmaya devam edeceğiz. Eğitimin sorunlarını ve çözüm önerilerini biliyoruz, bunun üzerinde çalışıyoruz, çalışmaya ve çözüm önerilerimizi ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşmaya devam edeceğiz.
Bu mücadele ortak paydasında buluşan LABEP, Demokratik Kitle örgütleri, eğitim dernekleri ve sendikaları, veli dernekleri, Barolar, meslek örgütleri ile birlikte toplumsal mücadelede varız ve olmaya devam edeceğiz.
Bu kapsamda Anayasa’da düzenlenen “laik eğitim, laik yaşam ve eşit yurttaşlık” ilkelerine aykırı ÇEDES projesine yönelik itirazlarımızı bildirmek, kamuoyu oluşturmak ve bu gerici projenin iptalini sağlamak amacıyla düzenlenen 16 Eylül’de İzmir Gündoğdu Meydanı’ndaki “Laik Eğitim, Laik Yaşam ve Eşit Yurttaşlık” Mitingi’ne YKKED olarak Katılımcı olduğumuzu, tüm dernek üyelerimizi LAİK EĞİTİMİ SAVUNMAK ÜZERE Gündoğdu Meydanı’na davet ettiğimizi Kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarız.
EHA - Yılmaz Efe - Bursa